Sunday, March 17, 2019

Komşu komşunun mutfağına aç!


hurriyet.com

Komşu komşunun mutfağına aç!

Yakın geçmişin sözlü yasası “Tabağı boş göndermek olmaz”, artık dünyada anlam kazanıyor. 2. Global GastroEkonomi Zirvesi’nde tanıştığımız ‘gastrodiplomasi’ kavramına bu gözle bakmak da mümkün. Kültürlerarası iletişimin yeni aktörlerini uzmanlardan dinledik.


Klişe ama gerçek: Yemek asla sadece yemek değildir! Üstelik bu, sadece son dönemin hikâyesi değil, kalubeladan beri böyle. Antikçağlardan bugüne fetihler, göçler hatta saraylardaki üst düzey evlilikler yoluyla sürekli evrilen bir alan. Başından beri böyle dedik ama yeme-içmenin giderek daha fazla sektöre el atan bir ahtapot haline geldiğini görmemek de imkânsız. TURYİD’in (Turizm Restoran Yatırımcıları ve Gastronomi İşletmeleri Derneği) ikincisini düzenlediği Global GastroEkonomi Zirvesi, bu yenilikleri masaya yatırmak için ideal platformdu. İşte sunumlarda öne çıkanlar...
Bir restoran, kültürel elçi olabilir mi?
Gastrodiplomasi, ülkelerin mutfakları aracılığıyla kültürlerarası iletişime geçmeleri demek. İlk hamle 2002’de Tayland’dan gelmiş. Peki nasıl? Bu alanda 40 küsur ülkede proje yürüten Levantine Public Diplomacy [JB emphasis] Direktörü Paul Rockower anlatıyor: “Yurtdışında restoran açılması için mikrokredi uygulaması başlatıldı. Vize sürecinde kolaylık sağlandı. Taylandlı aşçılar kolay ulaşabilsin diye her yere yerel malzeme ihraç edildi... Ve turist sayısı rekor kırdı.”
Ülke markalaştırma nedir, nasıl yapılır?
Uluslararası alanda ekonomik değer oluşturmak, yurtdışından yatırım çekebilmek, ülkeye katkıda bulunacak adımlar atmak... Örnek mi? Gizem Şalcıgil White. 10 senedir yurtdışında gönüllü olarak Türk kahvesinin tanıtımını yapan White, artık ‘Turkish Coffee Lady’ olarak biliniyor.
Ülke markalaştırmada en önemli örneklerden ikisi de kinoayı, chia’yı tüm mutfaklara sokan Peru ve son dönemde bir tür lahana turşusu olan kimçiyle yeme-içme trendi listelerini zorlayan Güney Kore.
Salkımdaki güç 
neden önemsenmeli?
Bağcılık, Anadolu’nun en eski uğraşlarından ama Türkiye bugün mevcut bağlarının sadece yüzde 2’sini kullanıyor, dünyada metrekare olarak yaş üzüm üretimi alanında ise listenin 5’inci, 6’ncı sıralarında. Ancak sadece bu alanda üretici ve dağıtıcı olanlara değil, dünyadan ve Türkiye’den tüm sektör profesyonellerine göre ‘eli açık turist’i çekmenin en kestirme yolu, iyi şarap. Yanı başımızdaki Bulgaristan, Yunanistan ve Gürcistan’ın bizden daha çok şarap ihraç ettiğini, Şili’nin yıllık şarap ihracatının 1 milyar dolar olduğunu anlatıp Türkiye’nin rakamını veriyorlar: 10 milyon dolar. Mey Genel Müdürü Levent Kömür, üç ayaklı bir formül de açıklıyor: “Anadolu mutfağıyla çok uyumlu üzüm ve şarap geçmişimiz var. Türk şaraplarına sınıflandırma sistemi getirilmeli. İkinci olarak, bağ turizmi geliştirilmeli çünkü bağ turisti 5 yıldızlı otel turistinin 20 katı para harcıyor. Son olarak da yerli üzümlerin hikâyeleri anlatılmalı.”
Bu üçlü çok güçlü
YERELDEN GLOBALE
D.ream CEO’su Umut Özkanca
“Yurtdışında okudum, aile mesleği restorancılığı seçtim. Restoranımız Rüya’nın ilk şubesi 2.5 yıl önce Dubai’de açıldı. Tasarımcı İngiliz, şef İrlandalı, tatlı şefi Kanadalı, ben Trabzonlu! İlk sene sonunda Ortadoğu’nun en iyi restoranı seçildik.”
DENEYİMDEN DÖNÜŞÜME
Emotourismo Direktörü David Mora
“Artık ‘dönüşümsel seyahat’ diye yeni bir tür var. Yiyecek bunun en önemli faktörlerinden. Amaç, ‘dünya vatandaşı’ seyyahları çekmek. Çünkü kişi sayısından çok, ne kadar harcadığı önemli. Yemeğini yemeden fotoğrafını çeken kitle önemli.”
GELENEKTEN GELECEĞE
Şef Mehmet Gürs
“Gelenek küllere tapmak değil, ateşi korumaktır derler. Uzun zamandır bunun üzerine çalışıyoruz. Binlerce yıldır böyle yapıyor atalarımız diyoruz. Bir şekilde bu, devam edip gelenek olmuş. Bugünün inovasyonu da yarının geleneği olacak.”

No comments: